3 Aralık 2014 Çarşamba

Kusursuz cinayet

Kimler kusursuz cinayet işleyebilir? Ya da böyle kişiler gerçekten var mı?

Kusursuz cinayet yoktur, diyebilmek için öncelikle kusursuz bir cinayet işlemiş olsaydık, neler yapmış olmalıydık, sorusunu çözümlemeye çalışalım. Bu şekilde, bir anlamda kusursuz bir cinayet işlemeye çalışacağız ve bunu neden işleyemeyeceğimizi de anlamış olacağız!

Öncelikle… Kusursuz bir cinayet işleyebilmek için cinayeti işleyen kişinin iyi bir cinayet masası polisi, bir adli tıp uzmanı ya da kriminolog olması uygun görülür. Ya da en azından bu kişiler öyle sanır! Çünkü bu saydığımız uzman kişiler kusursuz cinayet işlemeye kalkışmışlar, ancak yine de yakalanmışlardır!

Peki, öyleyse kusursuz cinayet nedir?

Katilin, yakalanmayacak ve hapse düşmeyecek şekilde bir ya da birkaç cinayeti işlemesi gerekiyor. Mesleğin içinden gelseler bile, profesyonellerin dahi gerçek hayatta kusursuz cinayet işleyemediklerini görüyoruz.

Her cinayette mutlaka kusur var mıdır?

Kusursuz cinayet için, polisin doğru dürüst delil toplayamaması, otopsi eksikliği, kriminal labaratuarın deneyimsizliği, teknik olanakların bulunmamasını kastetmiyoruz. Amerikalı sosyolog Stefan Timmermann, ‘ cinayet var ise, kusur da vardır’ diyor! Ölümün kusurlu olduğunu anlamışsanız, zaten o cinayet kusurlu demektir!

Cinayet motifini bulmak süreci nasıl etkiliyor?

Birini öldürmek için bir neden olmalı ki, biz buna ‘motif’ diyoruz. Kıskançlık, para… gibi. Cinayet motifi,  yani ‘neden öldürdü?’ sorusunun cevabı polis tarafından anlaşıldığında, katile de bir adım yaklaşılmış olur.

İşte, kusursuz cinayet işleyebilmek için bir neden yani motifiniz olmamalı! Sebepsiz yere öldürmeye kalkmalısınız!

Sebepsiz cinayet işleyenin aklının kıt olduğunu düşünmek gerekiyor

Bir kişiyi öldürdünüz ve seri katil olmak istiyorsunuz! Bu durumda, ‘ modus operandi’ dediğimiz bir alışkanlıklar dizisi başlar. ‘Modus operandi’ geliştirdiği yani, belli şekillerde öldürdüğü için birçok seri katil yakalanmıştır. Bir ortamda benzerlikler saptandığı takdirde, katilin de aynı kişi olduğu kolaylıkla anlaşılır. Yani, sebepsiz ve ‘modus operandi’ geliştirmeden işlenen cinayetler, kusursuz cinayete yaklaşır. Ancak böyle bir cinayet işlemek için kişinin beyninin fındık kadar olduğunu, aklının olmadığını düşünmek gerekiyor!

Ya tarihteki açıklanmamış seri cinayetler?

Kusursuz cinayetin diğer bir unsuru, katilin geride kalıntı bırakmaması. 1880’lerin Londra’sında “Karındeşen Jack” isimli seri katil, kurbanlarının ciğerlerini, midelerini, rahimlerini almış. Karındeşen Jack, kanıt bırakmış olsa da, o tarihin teknolojik imkânlarıyla kim olduğu bulunamadı.  Yine, ABD’nin Kalifornia eyaletinde “Zodiac” isimli seri katilin de kim olduğu hâlâ bilinmiyor; kaç kişiyi öldürdüğü de. Zodiac, kurbanlarıyla ilgili olarak şifreli mektuplar ve daire ve artıdan oluşan “zodiac” işareti bırakırdı.

Ya parmak izleri?

Parmak izleri tek yumurta ikizlerinde dahi farklıdır. Bunun genetik nedenleri hakkında fazla bir bilgi yok. Katiller de bunu bildikleri için eldiven kullandılar. Ancak, bugünkü teknoloji ile eldivenin içinden de katilin DNA’sını bulmak mümkün. Eldivenin dış cephesinden ise öldürülen kişinin DNA’sını bulmak mümkün. DNA, ses tonumuza kadar bize ait ne var ise içerir ve tek bir tükürük damlasından ve saç telinden dahi elde edilebilir. Türkiye’de bu teknoloji var. Katil, eldiven kullansa dahi, şayet iyi bir olay yeri incelemesinde eldiven bulunur ise, kendisine ulaşmak mümkün.

DNA mucizeler yaratıyor!

Ayakkabı izleri de failleri yakalamada yüz yıldır kullanılmaktadır. Failler kendi ayakkabı numaraları dışında genelde daha büyük ayakkabılar giyerek de cinayet işlerler. Şüphelendiğiniz kişinin ayakkabısını incelerseniz, buradaki izler ile olay yerindeki izler birbirini tutuyorsa, ayakkabının izi ve altındaki kalıntılar somut, çok güvenli delillerdir. DNA molekülü, ayakkabının içindeki terden elde edilebiliyor; ayakkabının siciminden de! DNA, mucizeler yaratıyor!

Yani, kusursuz cinayet için?

Katil, başında bere, ellerinde eldiven, galoş, tulum yani bir astronot kıyafeti içinde olmadığı takdirde kusursuz cinayet mümkün değildir! Çünkü ne olursa olsun, kendinizden bir molekül bırakırsınız! Bir otomobil direksiyonu 15 dakika müddetince tutulduğu takdirde veya bir kağıt sadece buruşturulup atıldığı takdirde bile, o kişinin DNA’sı bulunabiliyor! Öldüreceğiniz kişinin bir tükürük taneciğinin dahi gelmemesi gerekiyor. Yani, kurbandan fail üzerine bir delil geçmemesi gerekiyor. Fail ile kurban arasında hiçbir temas olmamalı. Hatta nefes bile almamalıyız! İşte bu yüzden ‘kusursuz cinayet yoktur’ diyoruz!

Anlaşılan, kusursuz cinayet, zor zanaat!

Mesela, birçok katil kendini tutamayıp olay yerinde idrar ya da dışkısını yapmıştır. Bu şekilde katilin kim olduğunu bulmak mümkün. Bir çok katil orada bulduğu yiyecekleri de yemiştir! Isırdığınız takdirde tükürükten bulunursunuz!  Birçok olay yerinde faillerin yiyip içtiklerinin bulunduğu da bir gerçektir. Kusursuz bir cinayet için olay yerindeki hiçbir çiçeğe, yaprağa, bitkiye değmemek de gerekiyor! Giysilerinizin üstünde o bitki ile örtüşen DNA kalıntılarınızdan size ulaşmak mümkün olur! Yani, kusursuz bir cinayet için olay yerindeki hiçbir çiçeğe, bitkiye dokunmamamız gerekir.

Kusursuz cinayet için öldürülecek kişinin hiçbir hayvan da beslemiyor olması gerekir. Bu hayvana ait tüy, dışkı gibi kalıntılar failin üzerine geçer çünkü. O hayvan sizi gagalamasa, ısırmasa bile o hayvanı yakalayıp yemekten başka çareniz yok!

Hayvanların katili yakalattıkları örnekler?

Hayvanların ne denli önemli olduklarına bir örnek: Finlandiya’da çalınan ve terk edilen bir otomobil hırsızının kim olduğunu bulmak için araştırma yapan komiser, arabanın içinde sadece küçük bir siyah sinek bulur. Bu sineğin kanı incelettirildiğinde ise bir DNA profiline ulaşılır; çünkü bu sinek,  arabayı kullanan hırsızı ısırmıştır!

Yine, Avusturalya- Tazmania’da 70 küsur yaşındaki kişiyi öldüren ve evdeki değerli eşyaları çalan faili bulmak için araştırma yapan dedektif, evde bir sülükten başka bir şey bulamıyor. Dedektif, bu sülüğün katilin kanını emmiş olabileceğini düşünüyor. Yapılan incelemede, sülüğün kanı kurbanın kanını tutmuyor; başka birinin kanını veriyor. Katil, bu şekilde uzun yıllar sonra bulunuyor.

Her türlü suçta DNA analizi için örnek alınır. Bir uyuşturucu satıcısından yıllar sonra alınan DNA örneği, sülüğün kanındaki DNA ile özdeşleşiyor ve bu kişi cinayetten hüküm giyiyor.

Kusursuz cinayetin diğer unsurları neler?

Bunlardan biri de kurban ile karşılaşma konusu! Kurban ile nerede ve nasıl karşılaşacaksınız? Çünkü ortak bir mekân olduğu takdirde failin bulunması çok mümkün! Cinayet için en iyi aracın bisiklet olduğu ortaya kondu. Yani, kusursuz bir cinayet için bisiklet üzerinde ve astronot kıyafeti ile olmalısınız! Hiçbir şekilde cep telefonu da kullanmamak gerekiyor. Ve hiçbir şekilde bilgisayar da kullanmamak gerekiyor! Artık ‘internet cafe’ kullanıcılarını bile yakalamak mümkün!

Peki, nasıl iletişim kurulacak?

Kızılderililer gibi duman ile değil elbette! Böyle olsa bile, bu dumanın da görülmemesini sağlamak gerekiyor! Cinayette en ideal silah, ‘buz çubuk’tur! Sivridir, serttir ve yok olur, erir gider! Ama… Buz ile adam öldürmenin başarıldığı hiçbir olay yoktur! Bunun belli bir yere saplanması lâzım ki, o kişi ölebilsin!

Aslında ideal bir cinayet silahı yok!

Geriye kala kala ‘beyin gücü’ kalıyor! Sadece beyninizin gücü ile birini öldürüyorsanız, o zaman bu bir kusursuz cinayettir!

Yaşanmış soğuk kanlı bir cinayet örneği

Ceset bulunduğu anda failin kim olduğuna dair adımlar yavaş yavaş atılmış olur! Cinayetten kurtulmak kolay değildir!

John George Haigh bunlardan biri. John, gazete okumanın bile günah sayıldığı çok muhafazakâr bir ailenin okulda çok başarılı ve sosyal olan bir oğlu. Bir hırsızlık yüzünden 15 yaşında cezaevine düşüyor. Ve burada ‘asit’ denilen bir kimyasalın tahrip edici özelliği olduğunu ve içine atılan farelerin dahi yarım saat içinde eriyip yok olduğunu görüyor. John, cezaevinden çıktıktan sonra dışarıdaki arkadaşlarıyla arasında açılmış bulunan arayı kapatamayacağını görüyor. Bunun üzerine zengin ve tek başına yaşayan dul hanımları baştan çıkarıyor; paraları tükenince de onları öldürüyor. Bu kadınları sülfat asitli büyük tankların içinde eritiyor; oluşan çamuru da arka bahçeye döküyor.

John Haigh’in son kurbanı ise Olivia Deacon. Olivia ortadan yok olunca, bir arkadaşı polise şikâyette bulunuyor. Polis, Olivia’nın görüştüğü son kişinin Haigh olduğunu öğreniyor ve evine gidiyor.

Dr. Keith Simpson, o sırada bir adli tıp uzmanı. Haigh’in evine gittiğinde bahçede gördüğü iki küçük taşı safra taşına benzetiyor. Bu taşları labaratuara götürüyor. Ertesi gün ise bahçeden 250 kilo çamur toplayarak labaratuara yolluyor.

Sonuç?

Yapılan incelemelerde, bahçeden alınan bu çamurun içinde hem insan yağı, hem de insan dişi bulunuyor. Bunun üzerine Olivia’nın hastane kayıtları incelendiğinde, takma dişleri olduğu anlaşılıyor. Haigh, 1949’da darağacını boyluyor!

Yani, birini öldürmek istediğinizde onun takma dişinin de, safra kesesinde taşının da olmaması, daha önce hiçbir şekilde bir röntgen filmi de çektirmemiş olması gerekiyor!

Acımasız katiller!

Eski bir CIA ajanı olan Crafts, karısını öldürdükten sonra onu tavla zarı büyüklüğünde ufalamanın  akıllıca bir çözüm olduğunu düşünüyor! Karısını öldürdükten sonra elektrikli testere ile ufalıyor ve bu parçaları da evlerinin yakınındaki gölün kıyısına serpiyor. Kadının ortadan kaybolduğu anlaşılınca, Crafts’ın yakın zamanda bir derin dondurucu satın aldığı ortaya çıkıyor. Gölün kıyısından geçmekte olan bir kişi ise suyun içinden bir testere çıktığını görüyor. Bu eletrikli testerenin içinde küçük kemik parçaları görüldüğünde ise bununla birinin öldürüldüğü anlaşılıyor.

Bir tutam saç, tek bir diş, bir tek parmak kemiği bulununca da, CIA ajanı mahkûm ediliyor!

Yani?

Yani, bir insanın hata yapmaması mümkün değil! Bir yerde muhakkak bir hata yapıyor. Örneğin, Crafts’ın buzdolabı ve testereyi cinayetten önce satın alması bir hata!

Polislere öğüt…

Dünyadan ve Türkiye’den aydınlatılmamış cinayet örnekleri

Amerika’da Elizabeth Short cinayeti çok uzun süre aydınlatılamadı. 1947’de cesedi ortadan bölünmüş halde bulunmuştu. Olay yerine giden polislerin kendilerine göre bir senaryo çizmeleri bir ön yargı oluşturur. Polisler bu önyargıya göre delil toplar ve buna göre failin peşine düşerler. Polislere öğüdümüz; sakın ha bir olayı hayal etmeye çalışmayın! Delil toplarken her türlü olasılığın var olabileceğini düşünün.

Bugün, Türkiye’de havalandırma boşluğuna düşen kız olayı açıklanamadı. Bu, olay yerinde delil toplarken, olayın nasıl olabileceği konusunda fikir yürütmek nedeniyle oluyor.

Tek yumurta ikizlerinde durum?

Tek yumurta ikizlerinin DNA’ları birbirinden ayırt edilemiyor; bu nedenle kurtulanlar oluyor! Kusursuz cinayet işlemenin en kusursuz yollarından biri, tek yumurta ikizi iseniz, suçu tek yumurta ikizinizin üzerine atmak! Ama…!!!

Ama, “epigenetik” denilen bilim dalını sayesinde yakın bir zamanda tek yumurta ikizlerinin de ayrılması mümkün olabilecek! Yani, adam öldürmek istiyorsanız ve tek yumurta ikiziniz de var ise, önünüzde sadece 1 yılınız var!

Münevver Karabulut cinayeti?

Münevver karabulut cinayeti kusursuz bir cinayet değildir. Öyle olsaydı, kimliğini ihtiva eden çantayı olay yerin atmazdı zaten.

Teknoloji ne kadar yüksek ise ve eğitimli ve bilgili polis ve adli tıp uzmanları olduğu takdirde kusursuz cinayet işlenemez. Ancak, bu koşullardan biri aksıyor ise, o zaman bütün cinayetler kusursuz olabilir. Bugünün teknolojisi sayesinde bir cinayet mutlaka aydınlatılır dediğimiz zaman, iyi çalışan bir ceza- adalet sistemi olduğunu varsayıyoruz.

Olaylara geç müdahale etmek konusu?

Kayıp kişiler söz konusu olduğunda bekleniyor. Özellikle bir genç kız kaybolduğu zaman ‘sevgilisiyle kaçmıştır’ deniliyor. Bu süre zarfında ise delil toplanılmıyor, bekleniyor.  Aradan zaman geçince MOBESE kayıtları da siliniyor; görgü tanıklarının hafızalarını da kaybediyorsunuz. Faile ulaşılamaması, her ‘evden gitti, kaçırıldı, öldürüldü’ ihbarını ciddiye almamaktan kaynaklanıyor.

Türkiye’dek durum

Türkiye’de delil toplayan görevlinin dahi kim olduğunu bilmiyorsunuz. Sistemin içinde karanlık noktalar var. Halbuki, en hayati hadise, delil toplanmasıdır. Dava kapandıktan 6 ay sonra imha ediliyor deliller; iç organ parçaları mesela… Aklınıza sonradan bir şey gelirse, çalışamazsınız. Mezar açmada bizim şansımız yok. Çünkü batıda tabut var, bizde ise kefen ile gömülüyor ve hiçbir şey kalmıyor.

Olay yeri inceleme her yerde aynı kalitede yapılmıyorsa eğer, zaten adalet eşit dağıtılmıyor demektir. Jandarma teşkilatının temel sorunu, elemanının değişmesi. Poliste ise uzmanlaşma var; uzmanlığa bir saygı var. Polisler tayin edildikleri zaman da aynı yerde çalışıyor. Jandarma, mantık olarak da bu noktada olamaz. Polis ile jandarmayı tek çatı altında toplama gayretleri Fransa’da ve Belçika’da denendi, ama olmadı. Dünyanın hiçbir yerinde polis ve jandarmalar bir araya gelmiyor. Ancak kentleşme arttıkça, jandarmanın çalışma alanı da zaten daralıyor.

Adli tıp, polis ile doğrudan doğruya işbirliği içinde değil şu anda.

Cinayet romanları

Ben gerçek suç öykülerini okurum. Hayali anlatımlardan pek haz etmiyorum. Yazarları belki çok iyi edebiyatçı ama analizde o kadar başarılı değiller. Benim mesleğime bir şey katmıyorlar. Agatha Christie çok güzel. Ancak Agatha Christie aynı zamanda bir hemşireydi! İşi bilenlerin kitap yazması daha kolay.

Dünya Adli Tıp Akademisi Başkanı Prof. Dr. Duarte Nuno Vieira, bir röportajında, “son 10 yılda Türkiye’de Adli Tıp Kurumu oldukça değişti. Gerçekten çok olumlu adımlar atıldı. Elbette bazı yetersizlikler var ama emin olun bu dünyanın her yerinde var. Bir de adli tıp bulunduğu ülkenin coğrafyasından, politikasından çok etkilenir. Bence her ülkede ve tabii Türkiye’de de adli tıbbın tam bağımsız olması gerekiyor. Hiçbir politik sisteme, kuruma bağlı olmamalı”şeklinde bir ifade kullanmış. Prof. Vieira’nın bu ifadesinden yola çıkacak olursak, “Türkiye’de Adli Tıp bağımsız değil mi?”  diye sormamız gerekiyor sanırım!

Adli Tıp, adli bilimlerin geniş yelpazesinin bir ayağıdır. Duarte, böylesi geniş bir yelpazeden söz ediyor. Adli Bilimlerin kimi uygulamalarının kanaat ile hiç bir ilgisi yoktur ve tümüyle laboratuvar incelemelerine dayanır. DNA analizleri, balistik, narkotik ya da toksikolojik incelemeler gibi. Bu incelemeleri yapanların ülkenin coğrafyası ya da politikasından etkilenmeleri söz konusu olamaz. Kısacası kanıta dayalı olan her bilirkişi raporu, bu kanıtların başka uzmanlarca yeniden incelenmesini mümkün kılacağından denetime açıktır. Ayrıca akreditasyon denen kalite kontrol güvencesine sahiptir. Adli Bilimlerin bu alanları ister tamamen özelleştirin, isterse herhangi bir bakanlığa bağlı olarak çalıştırın bulgularda bir değişiklik olamaz. Kanaate dayalı olanları ise, istediğiniz yapıya kavuşturun, kişinin kendi dünya görüşünden mutlaka etkilenir.

Bize “ Masumiyet Projesi”nden bahseder misiniz? Bu proje çerçevesinde vatandaşlardan çok başvuru alıyor musunuz?

Masumiyet Projesi, uluslararası bir uygulamanın Türkiye ayağıdır. Başvurular almaktayız, ancak bunların önemli bir bölümü bizim hedef kitlemiz içinde değil. Çünkü amaç, haksız mahkumiyete yol açan yargılama sürecinde bugünün teknolojisiyle incelenememiş (örneğin DNA analizi) delillerin ortaya çıkartılmasıdır.

Toplumda rastladığınız ve bir ebeveyn veya herhangi bir kimsenin bir çocuğu suç işlemeye yönelten belli başlı hatalı davranış kalıplarını sayabilmeniz mümkün müdür?

Başlıca faktör, çocuğun fiziksel, cinsel, ekonomik, duygusal istismarıdır. Böylesi durumların çocuğu suça iten başlıca faktörler olduğu defalarca kanıtlanmıştır.

Suç bilimi, kızlar ile erkeklerin spor dersinde bile birbirlerinden ayrılmamasını gerektiren ciddi bir daldır. Aile içi şiddetin birinci adımını böylece atıyorsunuz.

Suçun genetik faktörleri de olduğunu belirtiyorsunuz. İyi bir eğitim veya iyi bir aile bu riski hangi oranda azaltabilir veya yok edebilir?

Suçun bir genetik boyutunun olduğunu biliyoruz. Ancak bu riski sözünü ettiğiniz koruyucu faktörlerle “sıfıra” indirgemek mümkündür.

Delil toplamada polislerden kaynaklanan hatalar, yetersizlikler olabileceğini ifade ediyorsunuz. Delil toplayan polisler, meslek içi eğitim ile ilgili olarak, örneğin sizin gibi uzmanlardan eğitim alıyorlar mı? Kanıt dizisinde polis memurları ile laboratuarda görevli uzmanlar arasında gayet ahenkli bir çalışma varmış şeklinde bir izlenim alıyoruz biz?

Ceza adalet sisteminde kurumlar arası işbirliği yerli ya da yabancı dizilerde gördüğünüz gibi değildir. Elbette ideali budur ama, dünyanın hiçbir ülkesinde bu ölçüde uygulanmamaktadır.

Meslek hayatınız boyunca sizi kusursuza yakın olması bakımından en çok zorlayan vaka nedir diye sorsam, bir örnek verebilir misiniz? Var ise, bu vakayı sizin için bu kadar zor kılan neydi?

Kusursuz bir cinayet yoktur. Cinayet olduğunu anladığınız ve intihar ya da kaza demediğiniz her ölüm, aslında bir kusuru barındırır. Bizler, laboratuarımıza gönderilen deliller İle sonuca varmaya çalışan profesyonelleriz. Gelen delil kalitesi, işin verimini etkiler. Bir başka deyişle olay yeri incelemenin iyi yapılmadığı her dosya bizi zora sokar.

“Cinayette ‘motif’i bulmak, katile bir adım yaklaştırır” diyorsunuz. Katil yakalanmadığı müddetçe gerçek motifi bulabilmek ise hiç de kolay görünmüyor? Uzaktan bakıldığında, bazı vakalarda motif, olayın çözümü için ilk adım olmayabilir gibi geliyor. Bu konudaki merakımızı kısaca giderir misiniz?

Motifi belirlemek için suçluyu bulmanız gerekmez. Mağdurun, olay yerinin, suçun işleniş biçimi ve yerini doğru biçimde analizini gerektirir.

Suç tiplerine göre, karakteristik insan davranışları var mıdır? Örneğin gençlere uyuşturucu satan bir torbacının ya da çocuklara cinsel istismarda bulunan bir tacizcinin klasik davranış özellikleri veya davranış kalıpları, dikkat çekmesi gereken mimik, tik vs üzerinde bilimsel bir çalışma var mı? Varsa eğer, suç ve ceza dünyasında bu araştırmaların kullanılabilirlik derecesi nedir?

Bir kere suç işleyenin yeniden suç işleme olasılığının arttığı biliniyor. İkinci suç, ilkinden farklı olabilir. Hayvana fena muamele şeklinde bir kabahat olarak başlayan davranış, hırsızlığa, gaspa nihayet cinayete varabilir. Uyuşturucu ve alkol etkisinin de suç işlemeyi kolaylaştıran bir parametre olduğu muhakkak.

Siz, profesyonel bir adli tıp uzmanı olarak bir cinayet işlemek isteseniz ve Türkiye’deki labaratuar, delil toplama… vs koşulları altında, hâlâ “kusursuz cinayet olabilir”  diyebilir misiniz? Bu, her ne kadar “kusursuz cinayet yoktur” diyerek, insanları cinayet işlemekten alıkoymak şeklindeki takdire şayan uğraşınıza ters düşse de, bahsettiğim bu koşullar altında, hala samimiyet ile “kusursuz cinayet yoktur” der misiniz?

Literatürde “Kusursuz cinayet”in bir tanımı var. Ülkenin alt yapısı ve personel kalitesinin en yüksek seviyede olduğu, usulüne uygun şekilde delillerin toplandığı, otopsinin yapıldığı, kriminal laboratuvarların çalıştığı ve bilirkişilerin ellerindeki bulguyu doğru yorumladığı kabul edilir. Bütün bunlara rağmen ölümün bir cinayet olduğunu anlayamıyor ve suçluyu bulamıyorsanız, kusursuz cinayet ona denir. 

“Kanıt” dizisine yöneltilen bazı eleştirilerden bahsettiniz. Örneğin, “Bu dizinin, suçlulara akıl öğrettiği” şeklinde bir eleştiri var. Buna karşı neler söylemek istersiniz?

Kanıttan suçluya giden bir yaklaşımla hareket eden polisimiz, dünyanın diğer ülkelerindeki meslektaşlarına benzer şekilde, artık görgü tanıklığı ya da ikrara dayalı soruşturma yürütmediğini kanıtlamak üzere hemen her gün bir kişinin suçlanmasına dayanak teşkil eden kanıtlara nasıl ulaştığını açıklıyor. Örneğin, olay yerindeki sakızın DNA’sından ya da otomobildeki saç kıllarından gibi. Her gün gazeteler ve televizyonlar, polisin gururla açıkladığı bu yeni uygulamaları içeren haberleri veriyor. Dolayısıyla polisin nasıl yakaladığını, birinci ağızdan öğreniyoruz. Kanıt, gerçek olaylara dayalı bir dizidir ve orada suçlunun yakalanmasında kullanılan kanıtlar ve bunların nasıl incelendiği daha önce farklı medya platformlarında zaten yer almıştır. Biz, yeni bir icatta bulunmuyoruz.

Jandarma hırsızları bulamıyormuş, çünkü hırsızlar “KANIT” dizisini seyrediyormuş! Bizim hırsızlar ile ilgimiz yok;  biz katiller ile ilgiliyiz. Polisimizin ara ara böyle bir savunması var. Bunu kabul etmek mantıklı değil. Bir sürü kanalda, bir sürü program var.

Diziyi en çok izleyen kesim ise kadınlar. Her ankette bu çıkıyor. Zaten polisiye dizinin seyircisi ve romanın okuru dünyanın her yerinde kadındır. Dizinin yüksek bir reytingi var. Dizi, çok ucuz bütçeli. Toplam 15 kişiye 5 bin lira veriliyor! Ömrünü öğretmeye vermiş bir hoca olarak birine bir şey öğretmek benim için çok önemli. Son beş yıldır medyada ‘delil’ üzerine konuşan insanlar var.

Son olarak, okuyucularımıza vermek istediğiniz bir mesaj olacak mı?

Yaşamı dizilerdeki gibi sanan gençler, bir lisans eğitiminden sonra hemen bir kriminal laboratuvarda çalışmaya hevesleniyorlar. Onlara, kendi fakültelerinde kalmalarını ve lisansüstü eğitimlerine devam etmelerini, bu sırada da adli bilimlere odaklanarak, bu alanda proje ve tez çalışmaları yapmalarını öneriyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder